SÖZ UÇAR YAZI KALIR
Günümüzden yirmi bin yıl önce mağara duvarlarına çizilen hayvan ve insanların av resimleriyle başlayan insanın geleceğe iz bırakma tutkusu, günümüzden altı bin yıl öncesine dayanan yazının ortaya çıkarılmasında önemli bir yere sahiptir.
Tarih ve tarihi çağlar insanın yazıyı bulmasıyla başlar, Konuşurken çıkarılan seslere bir takım işaretler ve doğadan canlılar karşılık olabilir düşüncesi ilk harflarin çıkmasını sağlamıştır.
İlk yazı nesneleri gösteren resimler şeklindeydi. Konuşma dilini yazı diline çevirmeyi başaran Sümerler düşünceyi ve tarihi gelecek kuşaklara bırakma yöntemini bulmuş oldular. Sümerlerin kil tablet üzerine yazdıkları harflerin biçimi çiviye benzediği için bu yazıya çivi yazısı adı verildi. Çivi yazısını Babil ve Hitit gibi uygarlıklarda kullanmışlardır.
Eski Mısırlıların kullandığı resimli yazıya &hiyeroglif” denir. Bu yazıda harfler resimlerle ifade edilir. Hiyeroglif yazılar yalnızca duvara ve anıtlara yazılırdı.
Güney Amerika uygarlığı olan İnkalar &Khipu” adı verilen düğümlerden oluşan ip demetlerinden yararlanıyorlardı. “Khipu&lar sayısal kayıtları tutmak için kullanılmakta her ip farklı renkte ve farklı düğüm şeklindeydi.
Fenikeliler yazıyı çeşitli harflerle anlatarak ilk alfabeyi icad ettiler. Bu alfabe Yunanlılar ve Romalılar tarafından da geliştirilerek Latin Alfabesi oluşturulmuştur.
Gutenberg ise yazıyı daha seri bir şekilde kopyalayan bir matbaa geliştirmiştir. (1457)
Osmanlı Devleti’nde Kâğıt ve Matbaa
Dünya’da bilinen ilk matbaa Budizm’in Japonya’da yayılması için Çinliler tarafından kullanılmıştır.
Asya’da yer alan Uygurların da matbaacılık faaliyetine başlamalarında komşuları olan Çin etkili olmuştur.
Matbaanın başlangıcının tam olarak bilinmemesine rağmen modern matbaayı 15. yüzyılın ortalarında Alman matbaacı Johanne Gutenberg yapmıştır.
Matbaanın Osmanlı Devleti’nde kullanılması 18. yüzyılda gerçekleşmiştir. Ancak Osmanlı Devleti’nde yaşayan Musevi ve Ermeni azınlıklar matbaayı kullanarak kendi dillerinde kitaplar basmışlardır.
1727’de ilk Türk matbaası kurulana kadar Türkçe kitap basılmamıştır.
Osmanlı Devleti, Lale Devri’nde Batı’nın ilerleyişini takip etmek için Avrupa ülkelerine elçilikler açmış ve konsoloslar atamıştır. Bunlardan biri olan ve Fransa’ya elçi olarak atanan 28 Mehmet Çelebi’den, Fransa’nın uygarlık, eğitim, askerî alandaki gelişmeleri takip ederek rapor etmesi istenmiştir. 28 Mehmet Çelebi’nin oğlu olan Said Mehmet Efendi, gelişmenin eğitimden kaynaklandığına ve bunun için matbaanın gerekli olduğuna inanmıştır.
Osmanlı Devleti’nde Türk matbaacılığının ortaya çıkmasında önemli şahsiyetlerden biri İbrahim Müteferrika’dır. İbrahim Müteferrika önemli bir diplomat olmasına rağmen özellikle yayımcı kişiliği ile tanınmıştır. 1719 yılından itibaren matbaacılıkla ilgilenen İbrahim Müteferrika, 1726 yılında Matbaanın Gerekleri adlı bir dilekçeyle dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile şeyhülislama başvurdu. Ancak sadece din dışı kitapların basımı için izin alabildi. 1727 yılında da Sait Efendi ile birlikte ilk Osmanlı matbaasını kurdu.
Matbaanın Osmanlı Devleti’ne geç gelmesinin nedenleri;
1. Dinî tutuculuk,
2. Teknik nedenler,
3. Toplumun hazır olmaması,
4. Hattatlık mesleğinin yaygın ve geleneksel bir uğraş olarak etkin olmasıdır.